25 Mart 2017 Cumartesi

Dertli uyanmak

Dün fekal kalprotektin isimli bi test yaptırdım. bahsetmiştim daha önce, bagırsaktaki inflamasyonu ölçen bir test. Benimki 300'den büyük çıkmıştı da makine daha üstünü ölçmeye ihtiyaç bile duymamıştı.

Dünkü test sonucum 30'dan küçük çıktı. Yani demek oluyor ki bagırsakta inflamasyon belirtisi yok. Zaten CRP'm de son birkaç testtir düşük çıkıyordu. Bu haberi alınca tabii evde bi bayram havası. Gittim alışveriş yaptım, bir yerde oturdum kahve içtim, netflix'e abone oldum, güzel bir film izledim. Gören de Crohn'un tedavisini buldum sanacak, öyle bir mutluluk. 


Günlerdir ilk defa yatağa mutlu bir haberle girip uyudum. Sonra birkaç saat sonra uykumdan sıkıntıyla uyandım. Düşünmeye başladım. Malum son günlerde gece uykularımdan uyanıp düşünecek çok şeyim oldu. Böyle  uykum kaçtığında neyin uykumu kaçırmış olabileceğini düşünüyorum ben genelde. Tek tek yokluyorum kendimi; ağrım mı var, gün içinde neler yaşadım, nelere canımı sıktım, neleri çözmeden sıkıntıyla kendimi uykuya zorladım. Sonra sakinleştirmeye çalışıyorum kendimi tekrar uyuyabilmek için. Ertesi gün yetişecek bir dilekçe, gidilecek bir duruşmaysa içimi sıkan, ilk defa yapmıyorsun, daha önce defalarca yaptığın işler diye sakinleştiriyorum. Ağrıysa uyandıran, genelde bir şey yapmayıp geçmesini bekliyorum. Çözemeyeceğim şeylerde ise kabul etmeye çalışıyorum. Dün de aynı sıkıntın vardı, şu anda da var, uyandığında da olacak, bunu şu an düşünmenin sırası değil diye telkin ediyorum kendimi.

Dün gece de benzer şekilde gün içinde olanları düşünmeye başladım. Ne oldu, ne canımı sıktı, neyin stresindeyim... Derken fark ettim ki kalprotektinin düşük çıkması bir yandan iyi evet, ama bir yandan da kötü. Çünkü son randevumda, Aykut Hoca ilaçlarla kalprotektini düşürdüğümüz takdirde, hala ağrım devam ediyorsa, artık hastalığın atak halinde olmasa dahi orda kalıcı bir darlık yarattığını kabul etmemiz gerekeceğini söylemişti. Ordaki darlık inflamasyona bağlı bir darlıksa, gerekirse kortizonla inflamasyonu iyice geriletmeye çalışacaktı. Ama şu an anlıyoruz ki, inflamasyonun düşük olduğu halde bile benim ağrılarım devam ediyor, hala sağ tarafımda sıkıştıran bir ağrı yüzünden yalnızca sağ tarafıma yatabiliyorum. Hala biraz fazla lifli yediğimde sağ tarafımda bir şişlik oluyor. Bu demek oluyor ki orda fibroz haline gelmiş, yani geri dönülmez bir şekilde katılaşmış ve sertleşmiş bir bagırsak segmenti var. Bu noktada yapılacak şey ise, bu segmentin uzunluğunu bulmak. Bildiğim kadarıyla 2-3 cm civarındaysa, kolonoskopiyle balon dilatasyonu denen bir teknik uygulayabiliyorlar. Yani o dar noktada, içerden girip bir balonu şişirip indiriyorlar ki bağırsak genişlesin. Bu işlemi daha uzun darlıklarda yapamıyorlar. Onun tek çaresi de ameliyat. Yine açıp, o kısmı alıp, iki sağlam kısmı birbirinine bağlıyorlar.

Bunu düşündükten sonra eski piremses uykum kalmadı tabii, Sabaha şarkı söyleyerek uyanma ihtimalim de... Yine de canımı sıkan şeyi bilmek, çözmek rahatlatıyor beni. İçinde bulunduğum durum ne kadar kötü olursa olsun bilmek istiyorum. Hiçbiri beni belirsizlik kadar yormuyor.

Cuma Hocayla randevum var yine. Hatta belki cumayı beklemeden Salı giderim.
Şimdiden hangi cerrah iyi araştırmasına başlasam iyi olacak, belirsizlikten iyi o da :)

19 Mart 2017 Pazar

Post-op

günlerdir dizi izliyorum. ama önüme ne gelirse, istanbullu gelin'den -ki dünyanın en leş dizisi kusura bakmasın sevenler- prison break'e kadar. jane the virgin'in bir bölümünde, kadın aşk acısı çekiyor, sürekli aynı acıklı filmi izliyor ve "bruce'tan başka bir şeye ağlamak beni mutlu ediyor" diyor. aşırı mantıklı.

grey's anatomy'ye denk geldim bir kanalda. zaten çok severim, takıldım dünden beri üst üste 10 bölüm izledim. her bölümde ağlayacak yeni bir şey çıkıyor ne güzel. bu aralar iki gün üst üste aynı şeye ağlamadım diyordum, dünden beri 2 saat üst üste aynı şeye ağlamadım. kanserli çocuklar mı dersin, 85 yaşında bulduğu aşkını kaybedenler mi... acının her türlüsü yani.

neyse işte bugün yine izliyordum, bir bölümde kadın ameliyattan çıkmış, beyin ameliyatı olmuş. ameliyatın ertesi günü doktoru onu yürümeye zorluyor, stajyer doktorlar bunun çok erken olduğunu, hastaya işkence olduğunu söylüyorlar. doktor ne kadar erken yürürse o kadar çabuk iyileşeceğine dair çalışmaların olduğunu söylüyor ve kadına zorla 1-2 adım attırıyorlar, taa ki kusana kadar. o arada bağırışlar çağırışlar, hadi yaparsınlar, bu senin iyiliğin içinler falan havada uçuşuyor.

derken... beynimden vurulmuş gibi oldum. aklıma geldi kendi halim.

ilk ameliyattan sonra karnımda 25-30 cm kesiyle yoğun bakımda yatarken, daha ameliyattan çıktığım 5-6 saat olmuşken yürütmeye çalıştılar beni. hem de -ertesi gün doktorun söylemesiyle- orderımda ağrı kesici yazılmadığı için ameliyat sonrasında ağrı kesici verilmediği halde. hem de her mide bulantısının karnımdaki her bir zerreyi sızlatarak geçtiği bir halde. ve hatta bırakın mide bulantısını, nefes almanın bile en kötü diş ağrısından, migren atağından daha büyük bir acı verdiği bir halde. yanımda sabahı çıkarıp çıkaramayacağı belirsiz yaşlı bir hastanın, odanın içinde acı içinde insanlar yokmuşçasına konuşan yoğun bakım hemşirelerinin yanında.

bir kolumda hasta bakıcı, diğer kolumda yoğun bakım hemşiresi. önlüğüm açık nolur kapatın diye yalvarmalarım arasında... yürüyemiyorum itirazlarıma rağmen, sen bu gidişle iyileşemezsin, bak bilmem kim de ameliyat oldu o yürüyor azarlarının arasında.

3 adım atabildim, o kadar.

hala hayatımın en kötü gecesi...