24 Temmuz 2017 Pazartesi

Sağ Gösterip Sol Vurmak - CIMZIA

En son nerdeydim, nerde kalmıştım unuttum yine. Aç bak diyeceksiniz de, uzun iş. Hem baksam da aynı şeyi anlatacağım bakmasam da. Benim blogum değil mi -_- (bu da bloggerın atarlısı)
Şimdiiiii konumuz CIMZIA, yani certolizumab etken maddeli bir anti-tnf. Daha önce bahsettiğim humira ve remicade grubundan. Çok teknik detay bilmesem de, özetle hücre içindeki değişiklikleri bağışıklık sistemine haber veren tnf denen küçük maddelerin çalışmasını engelliyorlar diyebilirim. Malum benim humiraya bağışıklığım, remicade'e ise alerjim var. Peki neden CIMZIA? Valla onun pek bi cevabı yok. Harikalar yaratmasını falan beklemiyoruz yani. Doktorum elimizde böyle bir seçenek de varken denememiş olmayalım dedi. Hazır ağrılarla yaşama konusunda uzay üstü bir level'a çıkmışken, ağrı kesme beklentisi olmaksızın bir ilacı denemekten zarar gelmeyeceğine karar verdik. İşe de yarayabilir, orası ayrı. Ben motivasyonumu yüksek tutuyorum, tutuyordum. Taa ki bugüne kadar.

İlacı almam, nasıl yine alerjimsi bişeyler yaptığı gibi konulara geçmeden önce size bu grup ilaçları almadan önce yapılan prosedürden bahsetmek istiyorum. Anti-tnf ve aslında her immunsupresan ilaçlar, adı üstünde bağışıklık sisteminizi baskıladığı hatta birçok noktada çalışmaz hale getirdiği için enfeksiyonlara çok açık oluyorsunuz. Ayıptır söylemesi mantar, uçuk gibi -ki bunların hepsi vucutta olan ve bağışıklığınız zayıfladığı anda hastalık olarak ortaya çıkan organizmalar zaten- ufak tefek şeylere aşinayım artık. Asıl risk, ki sanırım en büyük risk olarak da bu görülüyor, tüberkuloz, yani verem. Küçükken aşılandığımız için, tuberküloz mikrobu diyeceğim - ama asıl adı koh basili olan mikroba- bağışıklığımız bizi tüberkulozdan koruyor. Günlük hayatta bu mikropla karşılaştığımızda hasta olmadan direnebiliyoruz. Ancak anti-tnf grubu ilaçları kullandığımız takdirde bağışıklığınız bu mikropla savaşacak kadar güçlü kalamıyor.
Öncelikle vücüttaki tuberkuloz varlığını tespit etmek için Verem Savaş Derneklerine giderek PPD isimli bir test yapıyorsunuz. Deri altına - maddenin ne olduğunu bilmediğim ama tahminimce koh basiliyle tepkime yapan - bir madde enjekte ediyorlar. Aşı yoluyla veya karşılaştığımız başka tuberkuloz hastalarından aldığımız mikrop yoluyla halihazırda vücudumuzda olan tüberküloz mikrobu bu maddeyle tepkimeye giriyor ve belirli ölçüde bir alerjik reaksiyon gösteriyor. Testi yapan hemşire, enjeksiyonu yaptığı bölgenin yaklaşık 2 cm yarıçapında etrafını içerecek şekilde kalemle bir daire çiziyor. 48-72 saat boyunca yıkanmıyorsunuz ve tepkimenin çapının ne kadar olduğunu yine Verem Savaş'a gidip kontrol ettiriyorsunuz. Çizilen daire içinde kalan alerjik reaksiyon sizin aktif tüberkuloz hastası olmadığınızı gösteriyor. Dolayısıyla anti-tnf kullanmaya hak kazanıyorsunuz. Yine deeeee -sanırım sağlama almak bakımından- INH denen bir ilacı profilaksi olarak 9 ay boyunca alıyorsunuz. Ben ilk defa anti-tnf'i 6 yıl önce kullandım, INH'ı da o zaman almıştım. Sonrasında tekrarlanmadı hiç, sanırım bir kere almış olmak yeterli oluyor. Yalnız her ay ilacınızı almak üzere Verem Savaş'a gitmek, ilaç için geldim ama burda hastalık kapar mıyım diye düşünmek stresli bir şey, kabul ediyorum.

Benim durumuma gelince PPD testim, sanki hayatım boyunca hiç tüberküloz mikrobuyla karşılaşmamışım gibi 0 çıkıyor. Hiçbir reaksiyon göstermiyorum. Bu durum da tam olarak bir fikir vermiyor, acaba ilaca mı tepkisizim diye arada kalınıyor. Sağlama almak için QUANTİFERON isimli bir test daha yaptırmak gerekiyor. Bu testi de maalesef dış laboratuarlarda ve biraz da maliyetli olarak yaptırabiliyorsunuz. Kan testi şeklinde yapılıp tüberküloz olup olmadığınız konusu netleştiriliyor.

Sonraki adım, akciğer röntgeni ve Göğüs hastalıklarının size onay vermesi. Bu kısmı tamamladıktan sonra Hepatit gibi bulaşıcı hastalıkların -en sık görülenlerinin- testleri yapılıyor. Kısacası ilacı almaya başlamadan önce tüm riskler elimine edilmeye çalışılıyor. Tüm testleriniz sorunsuzsa artık heyet raporunuz hazırlanıyor ve ilacı almaya hazır hale geliyorsunuz.

Nihayet bu hafta ilacın ilk dozunu aldım. Humirada aldığım 40 mg'lık dozun aksine, 200 mg'lık 2 tane iğne yaptım.yani toplamda eski dozumun 10 katı gibi bir ilaç yüklemesi yapıldı. Subkutan denen deri altı ilaçlarını, ya karından ya da üst bacağınızdan yapıyorsunuz. Bana nedense karından iğne yapma fikri çok korkutucu geliyor. O yüzden her zaman bacaktan yaptım iğnelerimi.

Bu ilacı da sağa bir enjektör, sola bir enjektör olmak üzere yaptım. Acıtıyor mu diye düşünenler için peşin peşin söylüyorum, EVET. İğne değil de, ilaç gerçekten geçtiği yeri yakıyor. Dayanılmaz bir acı demeyeceğim, ama yaparken bir yandan canınız yanarken bir yandan iğneyi yapmaya devam etmek zor iş, onu belirteyim.

Neyse sonuç olarak her iki bacağıma da 200'er mg'lık iğneleri yaptıktan sonra çilem bitti sandım. Ama biter mi? Tabii ki bir sorun çıkacaktı, tabii ki abuk subuk bir şeyler beni bulacaktı.

1-2 saat sonra iğneyi yaptığım yerler ceviz büyüklüğünde şişmeye başladı. Biraz bekledim, geçmeyince doktor bir arkadaşıma gösterdim. Her ne kadar subkutan da olsa, ilacın hem dozunun yüksek olması hem de iğneyi yaptığım bölgede yeterince yağ dokunun olmaması nedeniyle ilacın bir kısmı kas içine gitmiş. Ordan da dağılması zorlaşmış. Size önerim, eğer böyle bir enjeksiyon yapıyorsanız karın ve bacak arasında en yağlı bölgenizi seçmeniz. Benim -günlük hayatta oley, enjeksiyon açısından maalesef- karın bölgemde pek yağ dokusu yoktur. Dolayısıyla tek seçeneğim bacak, o da bu kadar yüksek miktar için yine de az kaldı.

Ertesi gün şişlikler biraz dağıldı ama yüzeyi genişledi. 3. gün ise yalnızca morlukları kaldı. Bu şişliklerin ağrılarını da soğuk pressle dindirebilirsiniz. Ben ağrı kesici bir krem sürmeyi uygun bulmadım. Biraz kendi kendine geçsin istedim. Çok da zorlamaksızın geçti, dayanabilirseniz müdahalesiz iyileşmesi en iyisi.

Şimdi bekleyip görme zamanı. 2 hafta sonra yine 2 tane iğnem var. Etkisini ne zaman göreceğiz meçhul. Bu aralar en sevdiğim lafla bitiriyorum; "Olursa ne ala, olmazsa pek ala". Önümüzdeki maçlara bakarız.